Yarınlara Sahip Çıkmak Çocuklara Sahip Çıkmaktır

İnsana, kadına, çocuğa, çalışana, mazluma şiddet dünyanın her yerinde hep var oldu ve olmaya devam ediyor. Her gün şiddete maruz kalan insanları, çocukları bir şekilde haberlerde, sosyal medyada duyuyor, görüyoruz.
İnsana yapılan şiddeti gördükçe içimiz acıyor. Bunları yapanları kimimiz klavyesinden kınıyor, kimimiz kendi kendine veya çevresine dile getiriyor, bir şekilde bunlara sebep olanlara karşı kötü duygu ve temennilerini iletiyor.

Fiziksel şiddet elle tutulup gözle görülen etkilerinden ötürü dünyada hiçbir toplumda kabul görmezken peki ya daha tehlikelisi olan ruhsal şiddete aynı tepki ve duyarlılık gösteriliyor mu?

Dünyada ne kadar çok insanın, özellikle de çocuğun duygusal şiddete maruz kaldığını kimse biliyor, düşünüyor, kınıyor mu?

Psikolojik şiddet öldürmüyor ama süründürüyor,
hem de ömür boyu…

Çocukların maruz kaldığı duygusal şiddetin psikolojik etkilerinin kalıcılığı ve telafisinin fiziksel şiddete oranla çok daha zor olduğu konusunda tüm uzmanlar, ruh bilimciler, çocuk gelişimciler hem fikir.
Evet çocuğu fiziksel olarak öldürmüyor, ama çocuğun bütün gelişimini, zekasını, hayata bakışını, ruhunu öldürüyor.

Bu tabloda en üzücü olan ise çocuklar en çok da ebeveynleri tarafından duygusal şiddete uğruyor. Sevgisizlik, dışlanma, yok sayılma, ihmal edilme, çocuğun temel duygusal ihtiyaçlarının karşılanmaması bunların en sinsi olanları.
Çünkü etkileri hem uzun vadede ve oldukça yavaş ortaya çıkıyor hem de ölçümlenmesi mümkün olmuyor. Daha da önemlisi de çocuğun ebeveynleri tarafından uygulandığından ötürü mahremiyet olarak görülüp, görmezden geliniyor.

“Çocuklara sevgi ve şefkatle davranmayanlar
ve büyüklere saygı göstermeyenler
bizden değildir.”

Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a.)

Sevgi yoksunluğuyla, ezilerek, yok sayılarak büyümüş, duygusal ya da fiziksel şiddet görmüş, dışlanmış kişilerin çocuklarını nasıl ihmal edip yok saydığına, nasıl öfke enerjisi saçtıklarına, çocuğu ileride muhtaç kaldığında kendisine baksın diye hayat sigortası olarak dünyaya getirenlere şahit oldum.
Aman el aleme ayıp olmasın, onlar tarafından eleştirilmesin diye kendi çocuğunu baskılayan, zorlayan ebeveynler gördüm.
Söz ve eylemleriyle dünyadaki şiddeti herkesten çok kınayıp, insan hakları, adalet savunuculuğu yapıp, kendi rızasıyla dünyaya getirdiği çocuğuna sevgi, ilgi göstermeyi lütuf sayan, her türlü duygusal şiddeti layık gören kişiler gördüm.

Yaratılmış her çocuk bir tohum, bu dünya ise toprak…

Toprağa zehirli tohumlar ekilirse sonuç zehirli, düşmanca yetişmiş, şiddetin her türlüsüne meyilli, sevgisiz, ruhsal olarak hasarlı yetişkinler; yani günümüz dünyası olacaktır.

Bugün dünyada her ne kadar şiddet, haksızlık, adaletsizlik, kötülük varsa; bir yerlerde bombalar patlıyor, çocuklar öldürülüyor, kadınlar cinayete kurban gidiyor, erkekler cinnet geçiriyor, hayvanlara zulüm yapılıyor, halkın paraları hortumlanıyor, kimileri açlıktan ölüyor, kuraklık susuzluk artıyor, dünya daha yaşanılmaz bir yer haline geliyorsa; bunda insan olarak her birimizin dolaylı veya dolaysız parmağı olduğunu bilmemizi ve dünyanın siyahlığından yakınmayı bırakıp şapkamızı önümüze alıp kendi adımıza ne yapabileceğimizi düşünmemizi tavsiye ederim.

Evliliği ve evlilik kurumunu son derece destekleyen, sağlam evlilikler kurulması adına çalışan bir uzman ve evli, biri kendi doğurduğum, biri ise bu dünyaya gönderilmiş olan iki çocuğa sevgi vermeye çalışan bir anne olarak,
öncelikle bu dünyada herkesin evlenmemesi ve çocuk sahibi olmaması konusunda son derece ısrarcıyım.

Çocuk sahibi olma ve doğurma yetisi bu dünyaya gelen hemen her kadın ve erkeğe bahşedilmiş olsa da anne baba olabilmek, insan olabilmek, vicdan sahibi olabilmek, sağlıklı ve sevgi dolu çocuk büyütebilecek sevgi, ilgi, güven, merhamet ve sorumluluk duygusuna sahip olabilmek her kadın ve erkeğe bahşedilmemiş.

Hayattaki en büyük temennim bir gün evlilik ve çocuk sorumluluğu almanın ehliyet şartına bağlanması; zihinsel ve ruhsal olarak sağlıklı ve dengeli olmanın ön koşul olmasıyla beraber, konuyla ilgili eğitim şartının da getirilmesidir.

Hiçbirimiz dünyayı beyaza boyayamayız,
fakat hepimiz kendi kapımızın önünü süpürmeyi başarabiliriz.

Herkes kapısının önünü süpürdükçe; sağlıklı evlilikler yaptıkça, dengeli hayatlar kurdukça, sağlıklı, dengeli, sevgiye doymuş, vicdanlı çocuklar yetiştirdikçe, çocuklarımıza, yaratılmış tüm çocuklara sahip çıktıkça;
o isyan ettiğimiz bombalar duracak, beğenmediğimiz yönetimler değişecek, şiddetler, zulümler bitecek, tüketen değil üreten toplumlar, kalbi öfke ve nefret duyguları yerine, hırstan kinden uzak sevgi dolu nesiller oluşacaktır.

Yorum yok

Yorumlara kapalı.